27 Eylül 2015 Pazar

                                                    

                                                        BEING UMUT BULUT

Yazıya başlığı “Being John Malkovich” filmi verdi. Filmi kısaca hatırlamak ve izlememiş olanları bilgilendirmek gerekirse; yetenekli ama çok az para kazanan kuklacı Craig hayatında önemli bir değişiklik yapar. Yeni iş yerinde gizli bir kapı keşfeden Craig gizlice bu kapıdan girer ve John Malkovich’in bedeninde uyanır. Filme dair başka tüyo vermeden yazımızın başrol oyuncusuna dönelim. Eminim Galatasaray taraftarı da Umut Bulut’un John Malkovich bedeninde olmasa da , en kötü Burak Yılmaz veya Elmander bedeninde uyanmasını istiyordur. Tabi bunun için öncelik gizli bir kapının keşfi.


Umut’un kariyeri incelerseniz söz konusu gizli kapıyı bulduğunu da göreceksiniz. Sıkıntı Umut’un başka bir bedende uyanmaması. Geride bıraktığımız sezonlarda Şota Arveladze sayesinde Kasımpaşa akademisinin başına geçen ve şu an Feyenoord kulübünde yardımcılık yapan Hollanda futbolunun bana göre efsanelerinden olan  Jan Wouters bir sohbetimizde “ biz forvet oyuncularından sadece gol atmasını beklemeyiz. Türkiye’de forvetler ceza alanı içinde statik kalıyor ve orta sahadan dikine koşuyla gelen veya kanat forvetten içeri kat eden oyunculara alan açamıyor. Oysa forvetin bir görevi de uzak /yakın direk koşuları yaparak ceza alanına gelen diğer oyunculara kanal açmaktır, böylelikle 10 numaralar ve kanat forvetler anlam kazanır” demişti.  Umut bu koşuları çok iyi yapan, yaptığında pozisyonun oluşumuna göre ceza alanı içinde topla da buluşan bir oyuncu. Sıkıntısı bu pozisyonlarda yakaladığı düşük gol yüzdesi.

Umut’tan beklentilerin başka olması , kariyerinde yakaladığı gol sayıları dikkatli incelenmediği için Umut’tan zamanında fazla beklenti yaratılmış olması esas problem olarak karşımıza çıkmakta. 
Umut’un istastik bilimiyle istikrarlı istikrarsızlığını  sezon sezon değerlendirmemiz meramımızı da anlatır.

2003-2004 sezonunda gollerini sırasıyla “ 27 eylül , 29 kasım, 14 aralık, 25 ocak, 1 şubat, 27 mart, 3 nisan, 10 nisan, 17 nisan, 8 ve 15 mayıs “ tarihlerinde

2004-2005 sezonunda “ 21 kasım, 12 aralık , 30 ocak, 12 şubat, 26 şubat, 2 nisan, 30 nisan “  tarihlerinde

2005-2006 sezonunda “ 7 ağustos, 20 ağustos, 15 ekim, 22 ekim , 26 ekim, 30 ekim, 6 kasım, 10 aralık, 21 aralık , 11 şubat, 5 mart , 1 nisan, 9 nisan,  16 nisan , 7 mayıs “ tarihlerinde

2006-2007 sezonunda “ 13 ağustos, 14 ekim, 8 kasım, 26 kasım, 1 aralık, 10 aralık, 18 şubat, 24 şubat, 28 şubat, 15 nisan, 25 nisan, 28 nisan, 4 mayıs ve 20 mayıs “ tarihlerinde

2007-2008 sezonunda “ 17 ağustos, 26 ağustos, 2 kasım, 4 ocak, 19 ocak, 24 ocak, 28 ocak, 17 şubat, 23 mart, 4 nisan, 3 mayıs, 10 mayıs” tarihlerinde

2008-2009 sezonunda “ 27 eylül, 4 ekim, 14 kasım, 28 kasım, 7 aralık, 13 aralık, 31 ocak, 6 şubat, 1 mart, 11 nisan, 2 mayıs, 9 mayıs, 24 mayıs ve 30 mayıs “ tarihlerinde

2009-2010 sezonunda “ 18 eylül, 6 aralık, 9 ocak, 14 ocak, 24 ocak, 27 ocak, 7 şubat, 5 şubat, 6 mart, 25 mart, 19 nisan, 5 mayıs” tarihlerinde

2010-2011 sezonunda “ 17 ekim, 23 ekim, 1 kasım, 7 kasım, 3 aralık, 12 aralık, 21 aralık, 11 ocak, 16 ocak, 21 şubat, 2 nisan, 8 mayıs, 22 mayıs” tarihlerinde

2012-2013 sezonunda “ 12 ağustos, 20 ağustos, 26 ağustos, 2 eylül, 11 eylül, 15 eylül, 19 ekim, 27 ekim, 2 kasım, 11 kasım, 8 aralık, 2 şubat” tarihlerinde

2013-2014 sezonunda “ 18 aralık, 8 şubat, 17 şubat, 3 mayıs, 11 mayıs, 15 mayıs “ tarihlerinde
014-2015 sezonunda “ 31 ekim, 8 kasım, 3 aralık, 13 aralık, 20 aralık, 1 şubat, 9 şubat, 27 şubat, 14 mart, 21 mart, 5 nisan, 30 mayıs” tarihlerinde

Ve devam eden sezonda “ 26 eylül” tarihinde atmış olduğunu görmekteyiz – ki bu değerlendirmede süper lig ve Türkiye kupası maçları esas alınmıştır-

Umut’un Türkiye kariyeri yukarıdaki gol dağılımına göre incelenirse, Umut’un belirli zaman dilimlerinde peşi sıra gol attığını ve sonrasında klişe tabirle “ gol orucuna” girdiğini görmekteyiz. Bu tablo benim “ istikrar haline gelmiş istikrarsızlık” ifademi de net olarak açıklamakta.
Yıllardır süregelen bu tabloyu görmezden gelerek/dikkat etmeyerek Umut Bulut değerlendirmesi yapmak olanaksız. Jan Wouters ifadeleriyle anlatmaya çalıştığımız Umut Bulut’u görmezden gelemeyeceğimiz gibi...



18 Eylül 2015 Cuma





KENDİ LİGİNİN ŞAMPİYONU
Medipol Başakşehir geride bıraktığımız sezonun en fazla konuşulması gereken takımlarından esasında. Hatta puan cetvelinde 4.sırayı alarak kendi liginin şampiyonu da diyebiliriz. Abdullah Avcı’nın geri dönmesi ile takımın tekrar kabuk değiştirdiğini söyleyelim. Doka, Edin Visca, Mahmut Tekdemir gibi kulübün demirbaşlarının takımda olması , maçları fazla izlemeyen insanların kafasında “aynı takımla oynadıkları için başarılı oldular” algısını yaratabilir ama esasında durum çok farklı. Başakşehir’in geçen sene kaleci dahil ideal savunması Volkan-Uğur-Yalçın-Epureanu-Ferhat dan oluşmaktaydı. Uğur ve Ferhat’ın son olarak 2006-07 yılında beraber oynadığını düşünürsek süper ligde birbiri ile ilk defa oynayan bir savunma beşlisinden bahsediyoruz. Doka-Visca-Mahmut üçlüsünü bir kenarda bırakırsak Semih Şentürk-Perbet ve Ptt 1.ligden Gelen Mehmet Batdal, ligin 2.yarısında takıma dahil olan Badji,zaman zaman süre alan ve katkı veren Alpaslan,Enver Cenk,Tayfun Pektürk,Sedat Ağçay’ı da eklersek Başakşehir için “antrenör takımı” tanımlamasını yapabiliriz. Muhakkak dönem dönem performansı çok yukarıda olan isimler oldu ama Abdullah Avcı 1-2 futbolcunun değil, takım oyununun konuşulduğu bir ekip yarattı.
Başakşehir topu rakibe verip , müthiş alan savunması yaparak gerekli skorları aldı. Bir takıma hücum etmeyi öğretmekten ziyade savunma yaptırmak zor olduğu için ortada müthiş bir planlama olduğu açık. Başakşehir’in alamet-i farikası topu rakibe verip doğru alan savunması yapıp gerek savunma gerek ise hücumda geçişli oyunu iyi becermesi. Fakat geçen sene rakibin topu kendilerine verdiği maçlarda büyük sıkıntılar yaşayıp oyun içi kontrolü kaybettikleri de oldu. Abdullah Avcı kuşkusuz bu sıkıntıyı da çözecek planlamalar yapmıştır lakin Epureanu’nun sakatlığı, Emre Belözoğlu’nun takıma dahil olması sonucu yerinden oynayan taşlar ligin ilk 3 maçında Başakşehir takım savunmasını düşürdü. Abdullah hoca geçen sene bence oyuna müdahale ve oyuncu pozisyonlarını değiştirme açısından zirve yaptığı Galatasaray maçındaki gibi tahmin edilemeyen planlamalar yapar ise Başakşehir ligin akan suyunda kendisini doğru yere konumlandırabilir.

MERSİN İDMAN YURDU
Geçen sezona damga vuran ekiplerinden biri de Mersin İdman Yurdu idi. Sezon başı transferler yapıldığında hepimiz oynanacak oyunu beklemekteydik. Nakoulma ve Sadiku dışında heyecan verici oyuncu bulmak zordu ama Rıza Çalımbay’ın oyun kurgusu bu 2 futbolcu dışında başka isimleri de ön plana attı. Ligin ilk 7 haftasında kaleci Nihat Şahin’in olağanüstü performansı olmasa bu kadar olumlu cümleler kurabilir miydik bilmiyorum. Mersin İdman Yurdu geçen sene orta sahada çok fazla pas kalabalığına girmeyip oyuncu yapısına uygun “direkt pas direkt oyun” kurgusu ile oynadığı için başarılı oldu. “Bir şeyi ne kadar iyi yaparsan o kadar basit gözükür” tanımlamasını Mersin İdman Yurdu için kullanabiliriz.
Sezon başı Rıza Çalımbay krizi – ki Servet Çetin’le yeniden sözleşme yapılması beni hiç şaşırtmadı zira sezon başlangıcında savunmada yapılan hatalar Rıza Çalımbay’ın haklılığını ortaya çıkardı - ile sarsılan Mersin İdman Yurdu takımın başına Mesut Bakkal’ı getirdi.. Mesut Bakkal’ın geçen senenin kurgusunu bozmaması ilk görüş olabilir ama  bu sene aynı rakiplerle oynamayacaklar. Welliton ve Nakoulma’nın yanı sıra , gerektiğinde Futacs ve Pedriel’i aktif kullanacakları değişik bir formasyon bekliyorum. Misal Oktay Delibalta-Sadiku –Khalili –Murat Ceylan ve Nakoulma’nın santrofor arkasına dizildiği bir kurgu. Bu kurguda başarı sağlanamaz ise zaten mevcut kurguya dönme olasılığı var. Geri dörtlüde zaten oynama yapılamayacağı için orta sahada bu değişikliğe imza atılabilir. İdeal savunma Serkan Balcı-Servet-Mitroviç ve Wederson’dan oluşacak. Geçen sene ligin ilk maçında oynadıktan sonra ortalarda gözükmeyen ve Yeni Malatyaspor’a kiralanan Mehmet Enes Sığırcı o bölgede yedekleme yapacak tek oyuncu olarak gözükmekte. Sezona dair büyük beklentiler içerisinde olmamak lazım.


TORKU KONYASPOR
Geçen sezonu kendi içerisinde bölümlere ayırmamız lazım. Kasımpaşa maçı sonrası “ bu oyuncu grubu ile başarı yakalanamaz” diyen Mesut Bakkal dönemi, Mesut Bakkal sonrası göreve gelip 5 maçta 10 puan alan Aykut Kocaman dönemi, alınan 10 puan sonrası ligde ve kupada 7 günde 12 gol yenilen ve darmadağın olunan 2.Aykut Kocaman dönemi ve sonrası…
Aykut Kocaman ligde 2 maçta 10 gol yenilen Galatasaray ve Gençlerbirliği maçları ve akabinde Konya’da kaybedilen Beşiktaş maçı sonrası “ bu duruma çözüm bulacağız, kabul edebileceğim bir durum değil, şu an 2 takım var ve buradan tek takım çıkarmaya çalışıyorum” demişti. Bundan sonra da yazdığı reçeteye göre maçlara çıkmaya başladı. İstanbul’da oynadıkları Galatasaray maçında ise takımını teknik direktör takımına dönüştürdüğünün mesajını net olarak vermiş oldu.
Geçen senenin en büyük sıkıntısı baskı yediği anlarda topu kaybeden ve haliyle savunmanın kurgusunu bozan orta saha idi. Transfer hamlelerine baktığımızda Aykut Kocaman orta sahada başka bir oynama düzenine geçecek ve Ali Çamdalı’yı Mehmet Güven’in pozisyonunda oynatacak. Ali Çamdalı özellikle Orduspor süper ligdeyken kendi defansından dönen topları almakta ilk 10 içerisinde yer alıyordu. Aykut Kocaman Alban Meha, Sissoko transferleri ile hücumu çeşitlendirecektir ama Gebzespor’dan zamanında alınan ve yayınlarımızda sıklıkla bahsettiğimiz Vedat Bora ışıltılı bir performans vaat etmekte. Vedat Bora yanında Bosna – Hersek U milli takımlara en fazla oyuncu veren takımdan transfer edilen Bajiç’de hücuma renk katacak oyuncu olacaktır.Yeni transfer Dossa Junior ise lige her anlamda renk katabilecek bir stoper. Topla ilişkisi oldukça iyi ama çok basit ceza sahası içi hatalarla beklenmedik anlarda takımını geriye düşürebiliyor. Savunma kısmını bir yana bırakır isek, duran top ustası Alban Meha sayesinde Dossa Junior Torku Konyaspor’un gol yüküne önemli katkılarda bulunabilir. Konyaspor’un sıkıntı yaşamayacağı tek bölge kale. Kaya’nın ligin 2.yarısında yükselen performansı bir yana, Serkan Kırıntılı ve Mario Felgueiras transferleri ile doğru hamleler yapıldı.
Aykut Kocaman geçen sezonun 2.yarısındaki teknik direktör takımını bu sene de izletebilir.

İLHAN CAVCAV TAKIMI
Geçen sene gerçeküstü hikayelerine şahit olduğumuz takım Gençlerbirliği idi. İlhan Cavcav’ın teknik direktörlere yaklaşımı, o yaklaşıma rağmen kabul edilen görevler derken bir sezonu daha açıyoruz. Geçen sene “takımı Eskişehirspor maçına ben hazırlayacağım “ diyen İlhan Cavcav ve o maçı tesadüfler sonucu kazanan Gençlerbirliği takımından bahsediyoruz.
Bu olumsuzluklar yaşanırken futbol adına tek tesellimiz, sığındığımız tek liman alt yapıdan çıkan oyuncuların aldığı süre ve oynadığı futbol oldu. Ahmet Çalık, İrfan Kahveci, Uğur Çiftçi, Halil İbrahim  Pehlivan, Berat Tosun performansları bizleri mutlu etti.
Bu sene Gençlerbirliği yine önemli değişikliklere gitti. İsveç ve Danimarka ağırlıklı transferler yapılırken teknik direktörlüğü de İskoç Stuart Baxter getirildi ve 2 hafta sonunda İlhan Cavcav tarafından görevden alındı. Baxter yerineyse , İlhan Cavcav’ın 1 hafta önce teknik direktörlüğü hakkında iğneleyici konuşmalar yaptığı Mehmet Özdilek görevi kabul etti!!!
Baxter zamanında  kaybedilen  maçlarda 3 puan için yeterli pozisyonlar yaratılmıştı esasında. Sıkıntı Baxter’ın oyuncu değişiklikleri ve sonrasında oyunun kontrolünün kaybedilmesiydi. Mehmet Özdilek kendisinin oluşturmadığı bu kadroyu yoğurabilecek mi zaman gösterecek ama esas sıkıntı İlhan Cavcav teknik direktör kıyımı yapıp , meslek hakkında ileri geri konuşurken Tüfad ( Türkiye futbol antrenörleri derneği) dan bir ses çıkmaması.


GAZİANTEPSPOR ŞAŞIRTABİLECEK Mİ?
Geçen sezonun puan tablosunda beni en fazla şaşırtan takım Gaziantepspor’du. Ligin ilk maçı olan Sivasspor deplasmanında 1-0 gerideyken ve kaleleri abluka altındayken Sivasspor’un kalecisi Korcan’ın inanlmaz hatası ile maçı kazandıklarında da  , ilk yarı inanılmaz bir performans gösterip 2.yarı dağıldıkları Fenerbahçe maçında da görüşüm aynıydı; ligde sahaya iyi yayılamayan takım oldukları gerçeği. Bu olumsuzluğa rağmen gerek ligin vasati kalitesi gerek Chico ve Erdem’in ördüğü savunma ağı Gaziantepspor’a tahminlerin üzerinde puan aldırdı. Hemen her maç sonu Okan Buruk’tan “iyi mücadele ettik, fazla pozisyon vermedik” açıklamasını duymak can sıkıcı olsa da , ligin dinamikleri ( yöneticilerin puan ve puandan gelecek maddi kazanç hesabı) ligin gerçekleri ile örtüşüyordu.
Gaziantespor geçen senenin en önemli ismi Chico ile tekrar anlaşma sağlamadı/sağlayamadı. Bunun yanı sıra Şenol Can,Gökhan Süzen , Eray Birnican ve zaten yolların fikriyatta ayrıldığı Gilles Binya sezon planlamasında düşünülmediler.. Hem sol bek hem stoper oynayabilen Mehmet Sedef’in yanı sıra Bursaspor’dan hatırladığımız ama daha sonra hep Ptt 1.ligde gördüğümüz İsmail Haktan Odabaş ile Abuda , çalışkan kenar forvet Larsson, lig ölçeklerine kaliteli sol bek  Marçal ve Bayrampaşa’dan stoper Süleyman Özdamar takıma dahil olan isimler arasında. Yeni transferlerden Anton Putilo benim önemsediğim isimlerden. Bir dönem lige ambargo koyan Dinamo Minsk takımının en önemli isimlerinden biriydi. Performansı ile Hamburg’un radarına girmiş ama Bundesliga da Freiburg forması ile oynama şansını yakalamıştı. Chico yerine transfer edilen Abuda/Erdem orta sahası Anton Putila’ya ne derece rahat hareket etme imkan verir? Sorusunun cevabı Gaziantepspor’un rotasını da belirler. Geçtiğimiz sezon ligin hemen başında sakatlanan ve ligin sonlarına doğru formayı alan Demba Camara iyi bir oyuncu ama öğrenmeye açık olmasına rağmen sıkıntılar yaşayan bir isim. Mutlu Topçu Demba Camara ile Muhammet arasında Camara’nın Ajaccio takımında Junior Tallo ile kurduğu oyun bağını kurabilir ise Gaziantepspor’un skor yükü  sadece Muhammet’in sırtına binmez ve hatta Anton Putila etkisi de artar.

SKİBBE’NİN MUTLU OLDUĞU ŞEHİR
2014/2015 sezonuna Konyaspor galibiyeti ile başladıktan sonra tam 8 hafta galibiyet alamayan Ertuğul Sağlam özellikle dış saha performansı ile eleştirilse de Eskişehirspor kulübünün yapısı görmezden geliniyordu daha doğrusu önemli bir nokta atlanıyordu; Eskişehirspor’un hangi şartlarda transfer yaptığı. Eskişehirspor 2014-15 sezon başı transferleri için sadece 20 bin € harcamıştı, bu bedel de stoper Semih Güler için ödenmişti. Sezonun geneline yayılan performanslara bakarsak Skibbe göreve gelir gelmez kendi dokunuşunu hissetirebilmek adına sakatlanana kadar Onur Bayramoğlu’nu sahte 9 oynattı. Yabancı sayısını orta sahada kullanmak için Boffin’i kesip kaleyi Ali Şaşal’a teslim etti. İlk maçlarında 3’lü stoper tandeminin yanına 2 bek koyup Kaan Kanak’ı hücuma atarak önemli puanlar aldı ( bkz Beşiktaş ve Gençlerbirliği maçları) . Skibbe tek bir formasyona bağlı kalmayı sevmeyen ve arayışlarını sezon içi de sürdüren bir teknik adam. Bu sezon hücum hattının hepsini neredeyse kaybetti ( Mori, Ömer Şişmanoğlu, Sissoko) . Gekas , Nassim Ben Khalifa forvet hattına yapılan 2 transfer oldu. Gekas konusunda bir endişe belirtmek isterim. Mustafa Reşit Akçay İstanbul’da kaybettikleri Beşiktaş maçının basın toplantısında “ Gekas ile oynarken tek bir planla oynamak zorunda kalıyoruz, görevde kalırsam bunu çözmek için o bölgeye değil ama orta saha ve kanat bölgesine transfer yapmayı düşünüyorum” demişti. Skibbe gibi sürekli değişken oynayan bir teknik direktör ile Gekas’ın yaş almış hali uyuşabilir mi? Sorusunun cevabını bize sezon gösterecek ama Skibbe’nin bir Gekas hayranı olduğunu ve zamanında Galatasaray’ a istediğini not düşelim. Eskişehirspor geçen senenin üstüne çıkabilir.

BOZULAN İSTİKRAR
Akhisar Belediye Hamza Hamzaoğlu ile yakaladığı istikrarın ardından 1 sene içerisinde her şeyi berbat etme eşiğine gelmişti geçen sezon. Mustafa Reşit Akçay ile başlayıp Roberto Carlos ile sona eren ve Cihat Arslan ile yola çıkılan yeni sezon bu istikrarsızlığı haliyle anlatmakta. Bunun yanı sıra transfer hovardalığını da eklersek Akhisar Belediye’nin Hamza Hamzaoğlu ile yakaladığı sempatiyi de bozduğunu ifade edebiliriz.
2014-15 sezonunun başında omurgasından çok oyuncu kaybetmese de , fazla sayıda transfer yapan Akhisarspor en önemli boşluğu forvet hattını takviye edememişti. Bu olumsuzlukta kendi deyimi ile kompakt oyunu takımına aşılayamayan Mustafa Reşit Akçay ve kamuoyunu ise Fenerbahçe galibiyeti yanılttı. Evet o maçta Akhisar takımı rakibinin boyunu uzatmış ve kontrolü vermemişti ama Fenerbahçe’nin sahaya çıkan 11’inin zaten orta sahada dominant görüntü sergilemesi imkansızdı.
Roberto Carlos zamanı önemli oyuncular gol sorununu gidermek adına takma katıldı, Lualua soru işaretleri barındırsa da , Ricardo Vaz Te dikkat çekiciydi. Robert Carlos deplasmanda kazandığı Fenerbahçe maçı sonrası “ kendisinin bir oyun planı olduğunu, bu oyun planına göre hareket edeceğini ve değiştirmeyi düşünmediğini” ifade etmişti. Planını da sezon sonuna kadar uyguladı; rakibi ilk yarı bozma ve 2.yarı Ricardo Vaz Te’nin oyuna dahil olduğu zaman dilimlerinde fast break ile skoru yakalama.
Yeni sezonda takım Bilal Kısa’yı kaybetmiş olabilir ama Hugo Rodellaga ve Sami’yi transfer etti. Rodellaga zamanında U20 dünya şampiyonasında parlamış  ama transferi çok daha sonra Wigan Athletic takımına gerçekleşmişti. Cihat hoca doğru kurguyu sağlar ise Porto’nun sürekli kiraladığı kanat forvet Sami ile Akhisar’a oldukça katkı sağlar. Bunun yanı sıra sol kanat forvet pozisyonunda da oynayan Hasan Kabze transferini atlamamak lazım. Kasımpaşa’da tutunamayan Halil Çolak varlığını da eklersek Akhisar’ın hücumda sıkıntı çekmeyeceğini söyleyebiliriz. Mevcut kadroda savunmanın göbeğinde sıkıntı yaşamaları muhtemel. Douglao ile şu an oynayabilecek isimler Caner ve İsmail. Sağ ve sol bek pozisyonunda Tolga Ünlü-Ahmet Cebe ve Kadir Keleş-Orhan Taşdelen ile yola çıkıyorlar.İlk 3 hafta gördük ki Sami takıma ısındıkça Güray hücumdan sol bek pozisyonuna geri dönecek.

HER DAİM SIKINTI YAŞAMAYI BECEREN KULÜP; KASIMPAŞA

Kasımpaşa “A.Ş” olduktan sonra zamanında yapılan ödemeler, mükemmel yapılmış ve kurgulanmış ve hatta çok önemli bir oteller zinciri tarafından iletilen tesisleri ve çimleri yenilenip mükemmel idare edilen stadı ile kağıt üstünde örnek kulüplerimizden biri haline geldi. Evdeki hesap çarşıya uymaz misali , kağıt üstündeki bu mükemmel görüntü gerçek hayatla pek örtüşmedi.
Shota Arveladze Kasımpaşa’nın orta saha ve hücum hattını çok iyi kurarken, savunma dörtlüsünde hep sıkıntı yaşadı. Durumu  özetlemek gerekir ise;  Kasımpaşa’ya 2009 yılında gelen Sancak Kaplan’ın –ki Shota Arveladze öncesi takıma dahil oldu- bu süreçte oynadığı 169 maçta takımına verdiği katkı; 2 gol / 7 asist. Shota Arveladze’nin beklerini ileri çıkarmayı seven oyun yapısında bu rakamlar inanılmaz düşük.
Bu sezon yapılan transferler içerisinde en çok Omeruo’yu önemsiyorum. Nijerya mili takımında da oynayan oyuncu 22 yaşında olmasına rağmen hem Championship hem de Eredivise tecrübesini yaşadı. Hollanda’da sezonun çoğunu sağ bek olarak geçirdi, Championship tecrübesini ise stoper olarak yaşadı. Titi ile yakaladığını gördüğümüz uyum sayesinde Ryan Donk çok daha rahat oyun kurduğu orta sahaya kaydı.  Sol beke transfer edilen Vasil Bozhikov  esasında sol stoper olarak da oynayabiliyor. Bozhikov Nantes takımından transfer Vaigneaux ile beraber ilerleyen haftalarda takımın sol bek-stoper tandemini oluşturabilir. Yeter ki sakatlıkları geçsin.
Rıza Çalımbay’ın elinde arındırılmış ve ligin dinamiklerinde işin hücum kısmını çözmüş bir takım var. Mersin İdman Yurdu takımında olduğu gibi istediği kadroyu yaklaşık kurabilir ve dengeli bir oyun anlayışı oturtabilir ise en azından Avrupa kupaları için yukarıları zorlayabilir.

ÇAYKUR RİZESPOR
Doğruyu söylemek gerekir ise Hikmet Karaman’dan Erciyesspor’da yarattığı etkiyi bekliyorduk ama hoca oldukça formsuz bir sezonu geride bıraktı.Mehmet Özdilek’li Rizespor’un sıkıntısı savunmada sağlanamayan istikrardı.Bu savunma zaafları Hikmet Karaman döneminde de devam ederken Rizespor’un bir diğer sıkıntısı da topu rakip kaleye çabuk taşıyamamaktı ama transfer sezonu açıldığında Rizespor topu rakip kaleye çabuk taşıyacak oyuncuyu buldu; Ahmet İlhan Özek. Dikkat kesileceğimiz bir transfer de orta sahaya alınan Robin Yalçın. Samed Yeşil, Kaan Ayhan’ın da yer aldığı Almanya alt yaş milli takımlarının bir parçası olan Robin Yalçın ilk defa üst düzey bir ligde oynayacak. O dönem hafızamızda kalan performansı sergilemesini umut ediyorum.
Sezona sancılı Kweuke-Karaman gerginliği ile başladılar ama kulüp içinde bence doğru iletişim stratejisi ile meseleyi çözdüler. Fenerbahçe’yle oynadıkları maçın her 2 devresinde de sergiledikleri oyun ilerleyen zaman dilimlerinde can sıkıcı hale gelebilir. Özellikle 2 devre Fenerbahçe’nin kurgu değişikliğine gittikten sonra oyun içinde paralize olmaları, sıkıntıyı da göstermekte. Chevalier’nin takıma uyum sağlamasıyla hücum geçişlerini çok daha iyi yapabilecek seviyeye gelecekler – ki o dönem Rize oyununu bir kez daha değerlendirmemiz gerekebilir-

SERGEN YALÇIN İÇİN TEST ZAMANI
Sergen Yalçın Gaziantepspor’dan sonra geçen sezon da Sivasspor’u devam eden lig yarışında teslim aldı. Bu sezon ile beraber takım kurgusunu ( transfer , sezon planlaması , kamp dönemleri ) ilk defa test etme şansını yakalayacağız.
Sivasspor şu ana kadar bonservis bedeli ödemediği transferler gerçekleştirdi. Hakan Özmert , Yiğit İncedemir, Erkan Kaş, Beykan Şimşek ve Orhan Gülle. Özellikle Karabükspor’dan alınan 3 oyuncu taraftarın algısında olumsuz seçicilik yapabilir. Sivasspor lig devam ederken  istediği sonuçları alamaz ise , taraftarlar “ zaten geçen sene küme düşen takımdan alınan oyuncularla bu kadar” homurdanmasına başlayabilir..
Sergen Yalçın’ın geçen sene en önemli başarısı bana göre Batuhan Karadeniz’i futbola döndürmesi oldu. Bu sene ben oyuncuları geri kazandırmadan ziyade , Sergen Yalçın’ın sol bek sıkıntısı çeken futbolumuza Fatih Çıplak’ı kazandıracağını düşündürüyordum ama o Erkan Kaş’ı tercih etti ve Fatih Giresunspor’a kiralandı.
Manuel Costa’nın gitmesinden sonra John Boye kadroya katıldı ama dağılmaya müsait tandemi toparlar mı? Bence zor. Bence önem verilmesi gereken 2 transfer kenar forvet Dani Abalo ve golü koklayan adam olarak adlandırabileceğimiz Jeronimo Barrales. Barrales’in en büyük sıkıntısı sıkça sarı kart görmesi. Oyun içi duygularını ve hareketlerini sınırlandırabilirse tahminlerin çok üzerinde katkı verecektir. Orta sahaya transfer edilen Burkina Faso milli takımından da tanıdığımız Kone’nin varlığı Aatıf’ı oyun içinde daha da serbest bırakabilirse, Sivasspor savunmanın öngörebildiğimiz hatalarını sezon boyunca telafi edebilir.

LİGİN YENİLERİ

Süper Lige yeni çıkan 3 takımın geçen sezon  tam 8 teknik adamla çalıştığını not düşerek başlayalım. Süper ligden düşen 3 takımın da 9 teknik adamla çalıştığını düşünür isek, futbolumuzun içinde bulunduğu durumu daha sağlıklı  algılayabiliriz…
Antalyaspor Samuel Eto’o transferi ile yaz ayının en fazla konuşulan kulüplerinden biri oldu. Bu tip transferler doğru projelendirildiği zaman her daim önemlidir. Antalyaspor’un diğer  transferlerinin  yanı sıra takım planlaması hakkında da bir iki söz söylemek lazım. Geçen seneyi Gaziantepspor’da geçiren Chico bu sezon Antalyaspor forması giyecek -ki mevcut kadronun vazgeçilmezi olma ihtimali vardı maalesef sakatlandı-  Geçtiğimiz 2 sezonu Alanyaspor’da geçiren ve takımına müthiş katkı veren yetenekli orta saha Emre Akbaba ( 11 gol / 6 asist ) ,  Dejan Lazareviç ile beraber dikkat edilmesi gereken oyuncular arasında yer almakta. Takımın parçası olan Emrah ve Diarra’yı da düşünürsek Antalyaspor hücum hattında oldukça kuvvetli. Ömer Kandemir’in lige iyi başlaması, Kvesiç’in “ki Bosna Hersek alt yaş milli takımlarında çok iyi oynayan oyuncuydu- takma hemen uyum sağlaması ve Eto’o zekasıyla benim de beklemediğim puanları aldılar. Fenerbahçe maçında hücum yapmıyor gibi gözükmelerine rağmen , rakibe göre savunma kurgusunu çok iyi hazırlamaları , geleceğe dair beklentilerimi de arttırdı. Doğruyu söylemek gerekirse Yusuf Şimşek’ten bu teknik adamlık performansını beklemiyordum. Eto’o zekası demişken ligin ilk haftası voleyle Başakşehir’e, ligin 2.haftasındaysa Gençlerbirliği’ne attığı gol öncesi pozisyon alışlarını bir kez daha izlemenizi tavsiye ederim.
Tüm bunların yanı sıra Antalyaspor’un geçen sene 3 teknik adam ile çalıştığını belirtmemiz lazım. İstikrarsızlık başarıyı getirmiş gözükebilir ama bu istikrarsızlık aynı zamanda doğru bakış açısından da uzaklaşmanızı uzun vadede sağlayabilir.

Osmanlıspor kulübü de Antalyaspor gibi teknik adam istikrarsızlığı yaşayıp yine de başarı sağlayanlardan.Osman Özköylü ie başlayıp kısa süreli Yılmaz Vural macerasından sonra Uğur Tütüneker ile biten yılın ardından takımın başına Mustafa Reşit Akçay getirildi. Mustafa hoca Tavşanlı Linyitspor ve 1461 Trabzon ile yakaladığı başarı ve başarının getirdiği popülariteyi – ki hoca popülariteyi sevmez- Trabzonspor ve Akhisar maceralarında kaybetti. Osmanlıspor bu anlamda bir şans olarak gözükmekte.Kaldı ki hoca sezon başından beri çok sevdiği “kompakt” oyunun emarelerini göstermekte.  Osmanlıspor’un transferlerine baktığımızda özellikle savunma hattında bir akılcılık olduğunu söyleyebiliriz.Benfica’dan transfer edilen müthiş tecrübe kaleci Moraes’in yanı sıra sol bek Tiago , en son 2016 elemelerinde Almanya karşısında izlediğimiz tecrübeli stoper Szukala, Bosna Hersek milli takımının da oyuncusu olan ve sağ ön –sağ bek de oynayabilen Vrsajeviç ve Hakan Aslantaş’la alternatifi bol yapılaşmaya gittiler. Ligin başından beri kalede Ahmet Şahin’in kalede, Numan Çürüksu,Soro ve Muhammet Bayır’ın da defansta görev aldığını not düşmemiz lazım. Bu tercih hocanın yeni gelenlere verdiği en önemli mesaj bence. Kaleci dahil beşli savunmada bir tek Hakan Aslantaş formayı alan isim oldu.
Orta sahada Badou NDiaye şimdilik Mehmet Güven ve Musa Çağıran ile oynuyor lakin Takayuki Seto’nun ilk 11 başlamasıyla beraber Osmanlıspor orta sahası da kabuk değiştirecektir. Seto skor katkısı olan ve Mustafa Reşit Akçay’ın topu rakibe verip sonrasında hızlı hücum yapma kurgusunda Ndiaye ile beraber rakibi zora sokacak özelliklere sahip bir oyuncudur.Hukuk Fakültesi öğrencisi de olan Umut Nayır 3.forvet tercihi gibi gözükse de, Osmanlıspor skoru bulur veya kurguda değişikliğe gidip 2 forvetle oynarsa , hocanın ilk tercihi olabilir –ki son Sivasspor maçında bunu gördük.

Kayserispor’da başarıya giden yolda istikrarı değil, değişimi seçen takımlardan. Sezonu Mutlu Topçu ile açıp  Cüneyt Dumlupınar ile tamamladılar. Cüneyt Dumlupınar’ın şampiyonluk yaşamasının ardından yola kendisi ile devam edilmemesi ise maalesef üzüntü verici. Liglerde benim bildiğim kadarı ile şampiyonluk yaşamış en genç teknik adam iken en azından bir sezonu Kayserispor’un başında geçirmeyi hak ediyordu.

Kayserispor Benfica’dan 2 transfer yaptı. Derley forvet hattına güç ve kailete getirecek özelliklere sahip. Benfica’nın geçen sene kadrosuna katıp oynattığı  ve verim de aldığı oyuncusuydu. Diego Lopes de Derley’i aistleri ile besleyebilecek bir oyuncu. Benfica tarafından transfer edildikten sonra kiralanması da önemli. Bunun haricinde Tolunay Kafkas’ın Karabükspor’da beraber çalıştığı oyuncular Mabiala ve Sow’u transfer etmesi anlaşılabilir bulunsa da, Mijailoviç ve Fukan’ın varlığıyla Kayserispor orta sahada daha efektif bir oyun oynayabilir durumda. Zamanında Hollanda U20 milşi takımının da forması giyen Deniz Türüç ve aynı ülkede yetişen Ömer Bayram Biseswar’la beraber hücuma çeşitlilik kazandırır. Mersin İdman Yurdu maçına kadar sıkıcı ama oynatmayan, Mersin İdman Yurdu maçıyla Furkan’ın da dahil olduğu orta saha kurgusuyla kabuk değiştirmeye başlayacağını gösteren Kayserispor ,Tolunay Kafkas sinirlerine hakim olabilir , mali kriz çıkma ise ilk senesinde olmasa da 2.senesinde tekrar lige damga vurabilir.

11 Eylül 2015 Cuma



BİR U21 MASALI "2"

Basının Türkiye-Hollanda U21 maçına nasıl yaklaşamadığını detaylarıyla yazmıştık. Şimdi sahanın içine değil de, yedek kulübesi sınırlarına girme zamanı.

Abdullah Ercan maç sonu "Türkiye'de iyi defans oyuncusu yetişmiyor. bunu bir an önce değiştirmemiz gerek "açıklamasını yaptı. Teşhis doğru lakin Abdullah Ercan bu göreve yeni başlamadı. Bu alt yaş milli takımlarda görev yaptığı 2. dönem ve şu anki görevinin başında 24 ayı doldurmuş durumda. Bu önemsiz bir detay. Esas üzerinde düşünmemiz gereken mesele, futbolda süreklilik. Yine Hollanda maçı sonrası " beklerimiz ilk kez bir arada oynadı, ilk devre bu sebepten oldukça zorlandılar" açıklamasını yapmıştı Abdullah Ercan.  Esasında ilk kez oynayan bekler değil, neredeyse bütün takımdı. Abdullah Ercan'ın U21 milli takımlarda görev aldığı son 2 seneden bahsetmiyorum sadece. Bu takıma yani U21 milli takımına oyuncu hazırlaması gereken U20 - ki uluslararası seviyede bir futbol sezonunda çok az maç oynuyorlar- değil, U19 milli takımımız aslında. Abdullah Ercan göreve geldikten sonra U19 milli takımımızın oynadığı maçlara baktığımızda , hem tablonun değişkenliğini hem de futbolda sürekliliği değil, o günü düşündüğümüz ve/veya düşünmek zorunda olduğumuz gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Aşağıda Abdullah Ercan göreve geldikten sonra Vedat İnceefe yönetimindeki U19 takımımızın bazı maçlardaki kadrosunu göreceksiniz.

    MAKEDONYA - TÜRKİYE (06.09.2013 )


    
      SIRBİSTAN-TÜRKİYE ( 28.05.2014 )



     TÜRKİYE-İZLANDA ( 07.10.2014 )


06.09.2013 tarihinden itibaren kadroları incelediğimizde, sürekliliği kazanmış olması gereken milli takımlarımızda tablonun vahameti ortaya çıkmakta.

İşin kulüpler yönünü, tff ile kulüplerin alt yaş milli takımlar için süreklilik ilişkisini nasıl yürütebileceğine dair fikirlerimi bir sonraki yazıya ayırdım. Süreklilik için anahtar 2 kelime ; proje ve sabır...





OSMANLISPOR

Bu sezon özellikle transfer dönemini verimli geçiren kulüp olarak Osmanlıspor'u gösterebiliriz. Bunun nedenleri başka bir yazı konusu. Sezon başlangıcından bu yana izlediğim Osmanlıspor bana Mustafa Reşit Akçay'ın 1461 Trabzon'unu hatırlatıyor. Hocanın deyimiyle "kompakt oynama" ve topa sahip olduktan sonra izlediğimiz müthiş geçiş oyunu. En yakın örnek Osmanlıspor'un Sivasspor deplasmanında attığı gol. Gol öncesi topa dokunan oyuncular sırasıyla ; Numan-Erdal-Torje-Musa-Serdar-Erdal-Torje ve golün sahibi Ndiaye. Doya doya izlemek isterseniz gol aşağıda;



10 Eylül 2015 Perşembe



                                                     BİR U21 MASALI


08.09.2015 tarihinde Hollanda ile "Uefa U21 Avrupa Şampiyonası 8. Eleme Grubu " ilk maçını oynadık ve 0-1 kaybettik.Maçın sonucundan ziyade, maç sonu ortaya çıkan tabloya yoğunlaşmamız lazım.

Müsabaka ücretsiz olmasına rağmen, taraftar/sporseverden hiç ilgi görmedi. Hatta maçı televizyondan dahi izleyen olduğunu sanmıyorum zira o esnada basketbol milli takımımız da Almanya ile karşılaşıyordu. Ben tercihimi futboldan yana kullandım. Bugün radyoya gittiğimde stüdyoda o an için mevcut olan gazetelere - ki bunlar Hürriyet, Milliyet, Vatan, Sabah, Fotomaç, Fanatik - göz gezdirdiğimde vahim bir tabloyla karşılaştım. Sadece 2 gazete maçla alakalı 1-2  satır yer ayırmıştı spor sayfalarında.

                                                                 MİLLİYET





                                                                 FOTOMAÇ



Diğer gazeteler U21 milli maçıyla alakalı tek satır dahi haber girmemişlerdi - ki internet sitelerinde haber yapmış olmaları önemli değil zira haberi hala gazeteden alan, internet vb  uğraşmayan insanlar var- Söz konusu 2 gazete haberinde ise maçta kimlerin oynadığı, yıldız tablosu gibi konulara hiç girmiyorum.

Benim dikkat çekmek istediğim nokta başka. Tff başkanı Yıldırım Demirören ve ailesinin sahip olduğu 2 gazete var; Milliyet ve Vatan.Ülkedeki 2 spor gazetesinden birsinin maçla hiç alakasının olmamasını, diğerininse geçiştirmesini bırakalım, futbolla ilgili her konuştuğunda "marka değeri, tesisleşme, geleceğe yatırım" masalını dilinden düşürmeyen Yıldırım Demirören'in gazetelerinde bu maça en kötü yarım sayfa ayrılamaması başlıca sorun esasında. Sorum çok net " federasyon başkanı ve 2 gazete sahibi olarak kendi gazetelerinizde U21 maçıyla alakalı 1-2 satır haber varken, bundan sonra futbolun geleceğiyle alakalı söylediklerinize inanmamızı nasıl beklerseniz?"

Bizim tarafımızda bunlar yaşanırken Hollanda'nın  Telegraaf gazetesi maçı nasıl görmüş?



Neredeyse tam sayfa. Resimler arasındaki fark her şeyi açıklıyor esasında.

9 Eylül 2015 Çarşamba

                                                             
                                                               JASON DENAYER

Oyuncunun doğum tarihi, boyu  ve sair bilgilerle donatılmış raporlamalar bana her daim sıkıcı gelir. Bu sebepten doğrudan konuya girmek isterim. Bir oyuncu bazen geçmişe dönük hikayeleri, futbolun bu topraklarda fazla bilinmeyen kahramanlarını da hatırlamamıza vesile olur.
Jason denayer’in Manchester City öncesi oynadığı takımlara bakıldığına Anderlech ve JMG Lier akademi göze çarpmakta. Doğruyu söylemek gerekirse ben işin Anderlecht değil, JMG Lier akademisi tarafındayım. Yıllar önce bir internet sitesi için yazdığım yazıdan kopyala-yapıştır yaparak Jmg yani Jean Marc Guillou kimdir tanıyalım
“ Son olarak Fransa’da Cannes takımında forma giyen, 1978 dünya kupasında Fransa Milli Takımının kadrosunda yer alan ve aktif futbolculuk hayatını 39 yaşında sona erdirdikten sonra İsviçre’de kısa süreli olarak 2 kulüp takımı çalıştırıp inzivaya çekilmiş bir isim. Aradan geçen 6,5 yıllık aradan sonra Afrika kıtasını “futbol dünyasında” keşfeden ve kendisini Fildişi Sahili’nde bulan bir bilge esasında. Alt yapı kavramını 15-16 yaş grubundan 12 yaş grubuna taşıyıp “efsane” olarak bilinen ve şu an “Afrika Uluslar Kupası”nda da mücadele eden kadronun temelini atan kişi dersem, futbol olayının büyüklüğüne de dikkat çekmiş olurum. 12-13 yaş grubunda topladığı çocukları   ASEC kulübü başkanının desteği ve kulübün başkanı ile beraber  ortak ürünleri olan “ Academie Sol de Beni” sayesinde yetiştiren Jmg 1999 yılında Asec’e Afrika Süper Kupasını getirdiğinde işlem tamamlanmış oluyordu. Akademinin kazandığı bu başarı sayesinde ülkenin Futbol Federasyonu da Jmg ve akademiye sınırsız destek veriyor “Academie Sol de Beni” sayısı ülkede hızla artıyordu. Bu başarı hikayesinin mihenk taşı olan Jmg değişik kıta ve ülkelerde Fildişi Sahili’nde gerçeğe dönüştürdüğü rüyanın bir benzerini şimdi başka çocukların uykusuna enjekte etmek ile meşgul “
JMG faaliyetleri hakkında detaylı bilgileri http://www.jmgfootball.com/en/ bu linkten öğrenebilirsiniz. Gelin biz işin JMG Lier tarafına bakalım.




Jason Denayer 2012-2013 sezonunda akademiden Manchester City kulübüne giderken, o akademiden 3 genç daha transfer gerçekleştiriyordu. Bu oyunculardan Hamari Traore  bu sezon Fransa Ligue 1 de Reims forması ile şatafatlı bir performans gösterirken –ki o dönem Paris Fc takımına transfer oldu- Theo Bongonda Zulte Waragem’e, Baba Diomande ise hala oynadığı Lierse kulübüne transfer olmuştu. Bongonda şu an Celta Vigo formasıyla La Liga’da kalıcı olmaya çalışıyor. JMG Lier akademiden aynı dönem çıkan 4 oyuncunun 3’ü “big 5” olarak adlandırdığımız liglere gitmiş durumda.  Umarım bir gün herhangi bir Türk yönetici “bu adam neler yapıyor,yapmakta, şu organizasyonu ben nasıl pilot takım uygulamasıyla bu coğrafyada gerçekleştirebilirim? Acaba JMG veyahut o organizasyondaki önemli adamları transfer edebilir miyim? “ sorularını kendisine ve yönetim kuruluna sormayı akıl eder.
Konumuza dönecek olursak; oyuncuyu haklı sebeplerle yakından tanımayanlar için Denayer soru işaretleri barındırsa da bence olumlu bir transfer. Son Otamendi transferinden sebep oyuncunun tekrar kiralanması zorunluluğu ortaya çıktı. Otamendi transferi olmasaydı, Denayer City kulübünün yedek kulübesindeki oyuncusu olacaktı ( bkz Otamendi transferi öncesi Son Manchester City maçı ) .
Denayer Celtic forması giyerken partneri  transferin son günlerinde Southampton’a 15 milyon 700 bin € bedelle giden Virgil Van Dijk idi. Virgil ile oynarken genellikle sol stoper pozisyonunda görevlendirildi. Denayer’ın en belirgin özelliği pas oyununu benimsemesi. Pas yüzdesinin yüksek oluşu genel olarak bakıldığında en yakınındaki müsait arkadaşını tercih etmesi olarak görülebilir lakin Denayer oyunu dikine de kurabilen, soğukkanlı ve topla belirli bir mesafeyi de kat etmeyi seven bir oyuncu. Galatasaray Denayer ile  oyun kurarsa, pas alış verişini seven Jose Rodriguez ve Selçuk İnan’a da oyun içinde kendilerini sürekli boşa çıkartmaya yönelik bir kurguya yöneltir – ki bu anlayış Galatasaray’ı saha içinde daha aktif ve sürekli hareket halinde rakip yerleşimi bozmaya yönelik bir takım haline getirir-
Denayer’ın olumlu oyun kurma özelliğinden bahsederken dezavantajını da belirtelim. Eğer rakip takım Denayer üzerinden “pressing trap”  uygularsa , Denayer zaafları net olarak ortaya çıkar ( Pressing trap için bkz Porto-Bayern Münih maçı Dante üzerinden Quaresma’nın attığı gol ) . Denayer akıllı ön alan presinde zayıf ayağını kullanmaya mecbur bırakılırsa demin bahsettiğimiz soğukkanlılığı tamamen ortadan kalkıyor ve acemice işlere yöneliyor ve bu da basit hataları getiriyor.



Galatasaray Denayer’i nasıl kullanabilir?  Denayer sadece bir özelliğe sahip oyuncu değil. Oyunu kurma becerisi, hızı ve oyun zekasından sebep parterinin arkasında süpürücü gibi de kullanılabilir,sert ve sindirici özelliklerinden sebep birebir markaj oyuncusu da olabilir. Galatasaray’ın stoper oyuncularının özellikleri ideal kurguyu belirleyecektir lakin şu an gözüken Denayer-Balta tandemi. Denayer’ın varlığı bir hususta daha Hamza hocanın işine yarayabilir. Lille kariyeri öncesi orta saha oynayan Chedjou’yu orta sahaya çekmek ve gerekirse oyun içinde 3’lü defansa dönerek kurguyu değiştirmek ve rakip yerleşimini oyun içinde bozabilmek. 

8 Eylül 2015 Salı





                            DROGBA, JEAN-MARC GUİLLOU ve SONRASI

Bu yazıyı zamanında bir internet sitesi için kaleme almıştım. Jason Denayer transferi hatırlamama aracı oldu.

 Galatasaray’ın Wesley sonrası transferi Drogba’nın hangi karakterde futbol oynadığını, bugüne kadar hangi başarıları kazandığını, kaç gol attığını ve sair bilgileri kaleme alarak ortalama Türk ve Türk futbolseveri zekası ile dalga geçmek niyetinde değilim. Sevgili Engin Kehale’nin de dediği gibi “izlemek için televizyon başına geçtiğimiz Drogba” 1,5 yıl boyunca Wesley ile beraber statlarımızda veya ekran başında izleyenlerin evinde olacak. Keyfini çıkarmak gerekmekte.
Bilmeyenler, daha doğrusu haklı olarak kendisini tanımayanlar için başlıktaki Jean-Marc Guillou’yu bilinen kısaltması ile JMG üstadı kısaca tanıyalım. 




Son olarak Fransa’da Cannes takımında forma giyen, 1978 dünya kupasında Fransa Milli Takımının kadrosunda yer alan ve aktif futbolculuk hayatını 39 yaşında sona erdirdikten sonra İsviçre’de kısa süreli olarak 2 kulüp takımı çalıştırıp inzivaya çekilmiş bir isim. Aradan geçen 6,5 yıllık aradan sonra Afrika kıtasını “futbol dünyasında” keşfeden ve kendisini Fildişi Sahili’nde bulan bir bilge esasında. Alt yapı kavramını 15-16 yaş grubundan 12 yaş grubuna taşıyıp “efsane” olarak bilinen ve şu an “Afrika Uluslar Kupası”nda da mücadele eden kadronun temelini atan kişi dersem, futbol olayının büyüklüğüne de dikkat çekmiş olurum. 12-13 yaş grubunda topladığı çocukları   ASEC kulübü başkanının desteği ve kulübün başkanı ile beraber  ortak ürünleri olan “ Academie Sol de Beni” sayesinde yetiştiren Jmg 1999 yılında Asec’e Afrika Süper Kupasını getirdiğinde işlem tamamlanmış oluyordu. Akademinin kazandığı bu başarı sayesinde ülkenin Futbol Federasyonu da Jmg ve akademiye sınırsız destek veriyor “Academie Sol de Beni” sayısı ülkede hızla artıyordu. Bu başarı hikayesinin mihenk taşı olan Jmg değişik kıta ve ülkelerde Fildişi Sahili’nde gerçeğe dönüştürdüğü rüyanın bir benzerini şimdi başka çocukların uykusuna enjekte etmek ile meşgul. Biz bu topraklara dönelim.




 Drogba transferinin öncesi ve sonrası sağlam bir şekilde planlanır ve bu planlama iyi bir projeye dönüştürülebilir ise öncelikle Galatasaray, sonrasında ise diger kulüplerimiz uzun vadede çok kazançlı bir yatırıma ortaklık edebilirler. Didier Drogba ülkesinde sadece bir futbol “ikon”u değil aynı zamanda sosyal sorumluluk projelerinde yer alan ve yapmış olduğu yardımlarla ülkenin en sevilen adamlarından biri hatta moda deyim ile ülkenin “reyiz”i… Bu durumdan faydalanabilmek ise “vizyon” çıtasını son transfer döneminde epey yukarılara çeken Ünal Aysal ve Fatih Terim’in elinde. Academi Sol de Beni tarzında ve/veya bu akademiden doğrudan faydalanabilmek için artık çok ciddi bir avantaj var, Drogba. Drogba’nın futbolu bırakmasından sonra ülkesinde Galatasaray ve Türkiye için yapacağı çalışmalar belki de bizi işin kaynağına indirebilir  ve 21 yaşında kadroya katabilmek için didindiğimiz veya turnuvalarda ağzımız açık izleyip o oluşumu yıllardır takip eden Avrupa kulüplerinin kapıp hayıflandığımız futbolcu havuzuna oldukça yaklaştırabilir. Koskoca Drogba “akademi” ve sair işlerle mi uğraşır dememek lazım zira geçen sene devre arası transfer döneminde Boluspor’a imza atan lakin sakatlığından sebep katkı veremeyen Wade, Viera-Bernard Lama akademisinden yetişme. Amokachi’nin kendi akademisinden futbolcularla Bşiktaş tesislerinde özel maçlar oynaması da hafızalarımızda tazeliğini korur iken neden olmasın dememek için bir engel yok ve olmamalı. Önemli olan çılgın transfer döneminde hesapsızca harcanan paraları bu kaynağa aktarmaya karar vermek. Sercan-Yiğit-Amrabat için ödenen bonservis bedeli ile sadece Fildişi Sahili değil Senegal’de dahi ciddi bir oluşum olabileceğinin tüyosunu verelim ve Drogba’lı ligin tadını çıkarmaya bakalım